Yabancı Mahkeme Kararlarını Tanıma ve Tenfiz Davası
Yabancı mahkemeler tarafından verilen ve kesinleşen hukuk davalarına ilişkin mahkeme kararlarının Türkiye’de kesin delil ya da kesin hüküm ile icra edilebilirlik niteliği kazanması için tanıma ve tenfiz davası açılması gerekmektedir. Bu dava ile yabancı mahkeme kararlarının Türk hukuku açısından da bağlayıcı olması sağlanır.
Tanıma ve Tenfiz
Normal şartlarda, bir mahkemenin verdiği karar sadece kararın verildiği ülkede hüküm ve sonuç doğurur. Egemenlik İlkesi gereğince, başka bir ülkede verilen mahkeme kararının bizim ülkemizde uygulanabilir olması mümkün değildir. Her yerel mahkeme, yasal dayanağını kanundan alır ve kanun ancak o ülke sınırları açısından bağlayıcı olabilir. Örneğin Türk mahkemeleri yargılama ve karar verme yetkisini kanundan alır ve verdiği hükümler ancak ülke sınırları içerisinde sonuç doğurur.
Ancak, uluslararası hukuk belli şartlar altında bir mahkeme kararının başka bir ülke tarafından tanınması gerektiğini kabul etmiştir.1Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanıma ve Tenfizinde Usül, Mehmet KÖLE, https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/270473 Gerçekten de, hak kaybı yaşanmaması, gerçek ve tüzel kişilerin hukuka olan güveninin sarsılmaması adına yabancı ülke mahkemesi tarafından verilen kararın hukuki yararın olduğu başka bir ülkede tanınması ve tenfizi olanağının bulunması gerekir. Örneğin, Almanya’da boşanan ve Türkiye’de yazlığı bulunan bir çift, mal rejiminin tasfiyesi davası açabilmek yani yazlığı paylaşabilmek için Alman mahkemesi tarafından verilen ve kesinleşen boşanma kararının Türk hukuku tarafından da tanınmasını isteyebilmelidir. Aksi durumda, ortaya çıkacak hak kayıpları ve hukuki durum evrensel hiçbir hukuk ilkesiyle bağdaşmayacaktır.
Tanıma ve Tenfiz Nedir
Tanıma, bir yabancı mahkeme kararının Türkiye’de de geçerli olmasını sağlamak için Türk mahkemelerine başvurmak olarak tanımlanabilir. Bu bakımdan tanıma, icrai bir hüküm içermeyen davalar açısından söz konusudur. Örneğin Rus mahkemeleri önünde boşanan ve boşanma kararı kesinleşen bir Rus çift, bu kararın Türkiye’de de geçerli olmasını istiyorlarsa tanıma talebinde bulunmalıdır. Ancak mahkeme kararı velayet, nafaka vs. gibi icrai hükümler içeriyorsa hem tanıma hem de tenfiz talebinde bulunulmalıdır.
Tenfiz, köken itibariyle infazla aynı kökten olmakla birlikte delip geçmek, infaz etmek, yürürlüğe koymak anlamına gelmektedir. 2https://www.nisanyansozluk.com/kelime/tenfiz Kökeninden de anlaşılacağı üzere, Türk mahkemelerinden yabancı bir mahkeme kararının tenfizi talebinde bulunmak, yabancı mahkeme tarafından verilen icrai hükmün Türkiye’de de uygulanabilir olmasını istemek anlamına gelmektedir.
Tanıma ve Tenfiz Davasının Ön Şartları
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK) çeşitli maddelerinde yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizine ilişkin usulün nasıl olacağını göstermiştir. MÖHUK madde 50, tanıma ve tenfize ilişkin ön şartları şu şekilde belirlemiştir:
Tenfiz kararı
MADDE 50 – (1) Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.
(2) Yabancı mahkemelerin ceza ilâmlarında yer alan kişisel haklarla ilgili hükümler hakkında da tenfiz kararı istenebilir.
Buna göre, yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi için gerekli ön şartları şu şekilde sınıflandırabiliriz: Yabancı bir mahkeme tarafından verilmiş bir karar bulunmalıdır, yabancı mahkeme kararı hukuk davalarına ilişkin olmalıdır ve karar kesinleşmiş olmalıdır.
Kanunun 54. maddesi ise tanıma ve tenfize ilişkin diğer şartları düzenlemektedir:
Tenfiz şartları
MADDE 54 – (1) Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:
a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.
b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması.
Tanıma ve Tenfiz Davalarında Görevli Mahkeme
Tanıma ve tenfiz davalarında görevli mahkeme kanunda belirtildiği üzere asliye hukuk mahkemeleridir. Bu husus kanunun 51. maddesinde “Tenfiz kararları hakkında görevli mahkeme asliye mahkemesidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Ancak görüleceği üzere bu düzenlemede bir eksiklik vardır. Kanun koyucu, görevli mahkemeyi belirlerken asliye mahkemesi demekle yetinmiş, asliye hukuk mu yoksa asliye ticaret mahkemesi mi olduğunu belirtmemiştir. Bu bakımdan bir karışıklık olduğu göze çarpsa da, Yargıtay kararları ışığında tanıma ve tenfiz davasında görevli mahkemenin Asliye Hukuk mahkemesi olduğu ancak Asliye Ticaret mahkemesinin görev alanına giren işlerle ilgili tanıma ve tenfiz davalarına asliye ticaret mahkemesinde bakılacağı anlaşılmaktadır.
Somut olayda taraflar tacir olup tanıma ve tenfizi istenen karar da tarafların ticari işletmesi ile ilgili olduğundan açılan dava ticaret mahkemesinin görevine giren ticari davadır. Mahkemece davaya bakılması gerektiği halde yukarıdaki açıklanan kurallara aykırı olarak asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik nedeni ile dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmamış ve kararın bozulması gerekmiştir.3Yargıtay 15. Hukuk Dairesi 2015/5244 E., 2015/6250 K.
Bunun bir başka istisnası da aile hukuku hakkında verilen yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi için aile mahkemesinde dava açılması gerektiğidir. Gerçekten de, aile mahkemesinin alanına giren işlerle ilgili açılacak tanıma ve tenfiz davaları asliye hukuk mahkemesinde değil aile mahkemesinde görülür. Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4. maddesinde Aile mahkemelerinin görevleri arasında “2. 20.5.1982 tarihli ve 2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanuna göre aile hukukuna ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve tenfizi,” de sayılmıştır. Aynı yönde Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin bir kararı da bulunmaktadır:
12.12.2007 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 51. maddesinde ise tenfiz kararları hakkında görevli mahkemenin Asliye Mahkemesi olduğu yazılıdır. Görev, kamu düzenine ilişkin olmakla yargılamanın her aşamasında kendiliğinden göz önünde bulundurulur. Taraflar arasındaki tenfiz davası Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından görülerek sonuçlandırılmıştır. Bu açıklamalar karşısında Aile Mahkemesi özel görevli bir Asliye Mahkemesi olduğundan Mahkemece, uyuşmazlığın niteliği dikkate alınarak davanın görev yönünden reddiyle dava dosyasının özel görevli Aile Mahkemesine gönderilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.4Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2014/1978 Esas, 2014/8824 Karar, 06/05/2014
Tanıma ve Tenfiz Davalarında Zamanaşımı
Tanıma ve tenfiz davalarına uygulanacak zamanaşımı konusunda MÖHUK tarafından detaylı bir düzenleme yapılmamıştır. Kanunun 8. maddesinde MÖHUK kapsamına girecek iş ve davalar için “Zamanaşımı, hukukî işlem ve ilişkinin esasına uygulanan hukuka tâbidir” denilmekle yetinilmiştir. Öyleyse tanıma ve tenfiz davalarında uygulanacak zamanaşımı süresi Borçlar Kanununda öngörülen 10 yıllık genel zamanaşımı süresidir:
Tüm bu açıklamalar karşısında her ne kadar tanıma kararı 07.11.2008 tarihinde kesinleşmiş ise de, yabancı mahkemenin boşanmaya ilişkin ilamı 21.12.1993 tarihinde kesinleştiğinden hukuki sonuçlarını bu tarih itibariyle doğurduğu, anılan madde hükmü gereğidir. Dava mal ayrılığı rejimi döneminde edinilen taşınmazlarla ilgili katkı payı alacağı isteğine ilişkin olduğuna göre olayda, Borçlar Kanununun başka türlü hüküm mevcut olmadığı takdirde her dava için öngördüğü 10 yıllık zamanaşımı süresini öngören TMK.nun 5.maddesi yollamasıyla 125. maddesindeki düzenlemenin uygulanması gerektiği hususunda duraksama da yoktur. Yabancı Mahkemeden verilen boşanma kararının kesinleştiği 21.12.1993 tarihinden eldeki davanın açıldığı 28.09.2009 tarihine kadar 10 yıllık zaman aşımı süresi geçtiğinde zaman aşımı nedeniyle davanın reddi ile hükmün onanması doğrudur.5Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/17758 E., 2014/2032 K.
Ancak problem şu noktada başlamaktadır: Zamanaşımı yabancı yer mahkemesinin kararının kesinleşmesinden itibaren mi yoksa Türk mahkemesinin tanıma ve tenfiz kararından itibaren mi başlayacaktır? Bu noktada kanunda bir düzenleme bulunmamakla birlikte doktrindeki görüş hak kayıplarının oluşmaması adına Türk mahkemesinin tanıma ve tenfiz kararından itibaren zamanaşımının başlaması gerektiği yönündedir. 6Ekşi, N.: Yabancı Mahkeme Kararlarının Tanınması ve Tenfizi (Tanıma ve Tenfiz),İstanbul 2013, s.343 Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2018 tarihli bir kararında benzer yönde hüküm kurarak zamanaşımının Türk mahkemesi tarafından yabancı yer mahkeme kararına ilişkin tanıma ve/veya tenfiz kararının verilmesinden itibaren geçerli olması gerektiğini savunmuştur.
Hâl böyle olunca, 6762 sayılı TTK’nın 1268’inci maddesinde düzenlenen sigorta sözleşmesinden kaynaklanan istemler için öngörülen iki yıllık zamanaşımı süresinin sona erip ermediğinin tespitinde, zamanaşımı süresinin başlangıcı olarak davacıya hukuki yardım sağlanan (yabancı mahkemede görülen) dava sonucunda verilen yabancı mahkeme ilamının tenfizine ilişkin kararın kesinleşmesi tarihinin esas alınması gerekmektedir.7Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/11-108E., 2018/1459K.
Bu Hukuk Genel Kurulunun doktrinde çokça eleştirildiğini söylemek de gerekmektedir. Çünkü bu karara göre yabancı yer mahkemesinin verdiği kararın tanıma ve tenfizine ilişkin Türk mahkemesinde dava açma süresi bulunmamaktadır. Yani yabancı yer mahkeme kararı ne zaman kesinleşmiş olursa olsun, kaç yıl geçmiş olursa olsun Türkiye’de tanıma ve tenfiz davası açılabilir. Örneğin İtalya’da 40 yıl önce boşanmış olan bir çift, bu hukuki durumun tanınması ve tenfizi için Türk mahkemesine istediği zaman başvurabilir. Çünkü zamanaşımı İtalyan mahkemesinin kararının kesinleşmesinden itibaren değil, Türk mahkemesi tarafından tanıma ve tenfiz kararının verilmesinden itibaren başlar.
Tanıma ve Tenfiz Davasında Gerekli Belgeler
MÖHUK madde 53 tanıma ve tenfiz dava dilekçesine eklenecek belgeleri şu şekilde saymıştır:
Madde 53
(1) Tenfiz dilekçesine aşağıdaki belgeler eklenir:
a) Yabancı mahkeme ilâmının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilâmı veren yargı organı
tarafından onanmış örneği ve onanmış tercümesi.
b) İlâmın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış
tercümesi.
Bu noktada, mahkeme kararının onaylı tercümesi ile kesinleşme şerhinin onaylı tercümesi dava dilekçesinin ekinde mutlaka bulunması gerektiği unutulmamalıdır. Ayrıca davaya sunulacak bütün belgeler Apostille şerhli olmalıdır. Yargıtay her ne kadar Apostille şerhi olmamasının tek başına davanın reddi sebebi sayılamayacağına karar vermişse de ilk derece mahkemelerinde genel uygulamanın apostille şerhinin mutlaka bulunması yönünde olduğunu belirtmek gerekir.
(…)mahkemece yabancı mahkeme kararında apostil şerhi bulunmadığı ve kararın kesinleşip kesinleşmediğinin anlaşılamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Apostil şerhi eksikliği davanın reddi için yeterli olmamakla birlikte, kararın kesinleşip kesinleşmediğinin tespit edilememiş olması eksik araştırma sonucudur. 8Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2020/989 E., 2020/2694 K.
Apostille Şerhi, Lahey Sözleşmesi’ne taraf ülkelerce kabul edilmiş bir belge doğrulama yöntemidir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi bir kararında eğer tanıma ve tenfizi istenilen mahkeme bu sözleşmeye taraf olmayan bir ülkedeyse yani apostille şerhi işleyemeyecek durumdaysa o ülkedeki yetkili makamın ya da Türk Konsolosluğunun onayını yeterli görmektedir.
Eldeki dosyada tanıma ve tenfize konu olan yabancı mahkeme kararının Suudi Arabistan Devletine ait olduğu ve Suudi Arabistan Devletinin Lahey sözleşmesine taraf olmaması nedeniyle apostil şerhi işlenmesinin mümkün bulunmadığından bu işlem aranmayacaktır. Ancak Suudi Arabistan makamlarınca hazırlanan resmi belgelerin Türkiye’de bu vasfı taşıması, Suudi Arabistan yetkili makamı veya ilgili Türk Konsolosluk makamı tarafından onaylanmasına bağlıdır. Böyle bir durumda tenfizi ve tanınması istenen yabancı mahkeme kararının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilamı veren Yargı organı tarafından onanmış örneğinin ve onanmış tercümesinin sunulması yasal olarak zorunludur.9İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi 2022/1256E., 2024/2004K.
Tanıma ve Tenfize İlişkin Yargıtay Kararları
Tanıma ve tenfiz açısından incelendiğinde çeşitli Yargıtay kararları olduğu görülmektedir. Kanaatimizce bu hususa ilişkin hukuki düzenlemelerimiz yeterli olmadığından dolayı yargı kararları yol gösterici olacaktır. Yargıtay 2002 tarihli bir kararında tanıma ve tenfiz talebinin karşı dava olarak ileri sürülebileceğini kabul etmiştir.
Davalının Dortmund Mahkemesi kararının tanınması konusunda harcı verilerek açılmış bir davası veya karşılık davası bulunmamaktadır. Yabancı mahkeme ilamının kesin hüküm veya kesin delil olarak kabul edilebilmesi yabancı mahkeme ilamının tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tesbitine bağlıdır. Bu ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. (MÖHUK md. 34, 42) O halde kesin hüküm varlığından söz edilemez. Mahkemece yapılacak iş taraf delillerini sorup, toplamak, sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir. Bu yön gözetilmeden yazılı gerekçe ile hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.10Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, E. 2002/11305, K. 2002/ 12116, T. 11.11.2002
Bu Yargıtay kararına göre, tanıma talebinin derdest bir davada ileri sürülebilmesi mümkündür. Ancak doktrindeki görüşlere göre, tenfiz talebi için mutlaka ayrı bir dava açılmalıdır.11AEY Legal, 19 Ekim 2022, https://aeylegal.com/tanima-tenfiz-davasi/
Tanıma ve tenfiz davasında mahkeme taleple bağlıdır, talepten fazlasına hükmedemez. Yargıtay, sadece boşanma kararının tanınmasının talep edilmesine rağmen mahkemenin boşanmanın ferileri hakkında da tanıma ve tenfiz kararı vermesini bozma sebebi saymıştır.
Somut olayda; davacı dava dilekçesinde … Sulh Mahkemesinin 05.04.2016 tarih ve 17 F 73/14 karar sayılı boşanma kararının Türkiye`de tanınması ve tenfizine karar verilmesini talep etmiş ancak mahkemece talepten fazlaya hükmedilerek tarafların boşanmaları ve ferilerine dair … Sulh Mahkemesi`nin 05.04.2016 tarih ve 17 F 73/14 karar sayılı kararının tanınmasına ve tenfizine karar verilmiştir. Mahkemece taleple bağlı kalınarak tarafların sadece “boşanmalarına” dair yabancı mahkeme ilamının tanınmasına ve tenfizine karar verilmesi gerekirken, talep aşılarak boşanma ve ferilerine dair yabancı mahkeme ilamının tanınması ve tenfizine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.12Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2021/4458 E., 2021/5327 K.








